131

Benim için vebâ ve cehennem âteşini söndürdüğüm
beş pâk sima var:

Mustafâ, Mürtezâ, iki oğlu ve Fâtıma !

{ Abdulkadir Geylani (ks) }

130

O, zengin kılar, dilerse bir pula muhtaç eder. Yararlı olan O’dur. Öldüren, dirilten O’dur. İşleri O takip eder. O’ndan korkulur. O’ndan ümit kesilmez. Hataya düşünce O’ndan korkunuz. Bir şeyler beklerseniz O’nun kapısına koşunuz. Başka kapılardan fayda ummayınız. O’nun kudreti ile dönünüz. Hikmet ve kudrete mağlup oluncaya kadar devam ediniz. Edepli olunuz. Siyahla olduğunuzda beyazı unutmayınız. Hak’la aranızda irtibat kurulması lazım. Edepli olursanız olur. İslâm dininin esaslarını bozmaktan korunursunuz.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

129

Peygamberimiz’in ruhaniyeti, Allah yolcularının kalbi çevresinde durur. Orayı süsleyen o ruhtur. Onların sır âlemleri onun ruhuyla parlar. Yakınlık kapısını o açar. Allah yolcularının perişan saçlarını o ruh düzeltir, tarar. Kalp, sır ve Yaratan arasında elçiliği o ruh yapar. Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in ruhaniyetine bir adım yanaşan, şükür yolunu tutmalıdır. Yaklaştıkça kulluğu artmalıdır. Bundan ayrı şeylerle ferah bulmak isteyen, boş hevese kapılmış olur...
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

128

"Sizin için Allah'tan başka ne bir velî/sâhip, ne de bir yardımcı vardır"266"Sağlam ipine yapışır."267 Sonra şaha kalkıp koşar ve "Ben cinleri ve insanları sâdece bana ibâdet etsinler diye yarattım'268 denizinde yüzen, "Allah'a kaçınız.269 gemisine biner. İşte o zaman, ruhunu ortaya koyup feda ederek o denize dalar. Eğer aradığı cevheri bulursa "Muhakkak büyük bir kazanca nail olmuştur"270; eğer o denizin diplerinde telef olursa "Artık onun mükâfatını vermek Allah'a düşer."271
266 Bakara, 2/107.
267 Bakara, 2/256.
268 Zâriyât, 51/56.
269 Zâriyât, 51/50.
270 Ahzâb, 33/71.
271 Nisa, 4/100.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

127

Susuz akılların içtiği en tatlı pınar, zikir ve tevhîd pınarıdır. Allâhu Teâlâ ile ünsiyet etmek "kalp burunları"na esen manevî kokuların en güzelidir. Allâhu Teâlâ'ya münâcâtın tadına varmak, ruh şarabının kadehidir. Allâhu Teâlâ'yı zikretmek, akıl gözünün cilâsıdır. Allâhu Teâlâ'ya hamd incisi ile ancak sır zülüflerinin ayrım yerine konmuş olan taçlar süslenir. O'na şükretmenin misk kokusu, ancak ruh elbiselerinin ceplerinde kokar. O'nu övmenin gülü, ancak O'nun mü'min kullarının dil ağaçlarından derlenir.
Eğer Rabbini san'atındaki güzelliklerle zikredersen, kalp kilitlerin açılır. Eğer Rabbini, hükmündeki sır letafetleri ile anarsan, işte sen o zaman gerçekten O'nu zikrediyorsun demektir. Eğer O'nu kalbinle zikredersen, rahmet canibine yakınlaşırsın. Eğer sırrın ile zikredersen, kutsallık mertebelerine yaklaşırsın.
Eğer O'na olan muhabbetinde sâdık kalırsan, O seni lütuf kanatlarıyla "Sadâkat makamı'na 589 götürür. O'nun zikrinden bir an ayrı kalan, O'nun yüceliğinin kadrini bilemez. Bir an olsun sır gözüyle O'ndan başkasına teveccüh eden kimse, O'nun vahdâniyetinin/birtekliğinin ezelîliğini anlayamaz.
Zikir, rahmet canibinden gelen bir rahatlıktır, gönül huzurudur. Onun o tatlı nesîmi, zâkirlerin "ruh burunları"na güzel kokular getirir. Onun o güzel kokusundan, cisim kafesi içerisinde bulunan ruh dalları sallanır, müteessir
olur. Akıllar, suret bahçelerinde raks etmeye başlar. Sırlar kendinden geçmiş bir şekilde vecd çöllerine düşer. Sarhoş bülbüller definelerde gizli şeyleri anlatmaya başlar. Muhibler, hasret ateşiyle yanıp kavrulurlar. İştiyak çekenler ise, bu hayıflanmanın şiddetinden dolayı kendilerini kaybeder. O vecde ulaşan kişinin lisânı, Vâhid'e yakınlaşmış olmanın verdiği sevinçle, şöyle der: "Doğrusu ben Yûsuf'un kokusunu alıyorum." 590 Bunun üzerine, kıdem cariyeleri ortaya çıkar; fikir köşklerindeki mahbûbun sıfat gelinleri gönül gözlerinde belirmeye başlar. Sonra onların üzerine izzet/şeref örtüsü örtülür de azamet/yücelik elbisesiyle gizlenirler.
Aşkın harareti gözlerde yaş bırakmaz. Şevk ayakları, bir yandan yolun uzunluğu, diğer yandan hicret çöllerinin kızgın sıcakları dolayısıyla yürümeye mecalsiz düşerler de, yere yığılıp kalırlar. İşte tam bu anda kerem/cömertlik ve iyilik elçisi "kader doktoru"nu gönderir: Onun gözündeki hastalığı "Bismillâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm" sürmesi ile tedâvî eder. Bu ismin/esmânın ışıkları "celâl ceberûtu (âlemi) "nde ortalığı aydınlatıp, "kibriyâ ordusu"nun sancakları altında izzetin nüfuzu her tarafı kaplayınca; akıl gözleri şaşakalır, fehim bakışlarını dehşet sarar, fikir kuşları yere düşer, kâinat kitabının satırları silinir gider.
"Ehadiyet" (Hakk'ın mutlak birliği) heybetinin dili der ki: "Sesler Rahman için susmuştur." 591 Gönül dağları yerinden oynar; "tecelli'nin nurunun güzelliğinden beşerî vasıflar paramparça olur.592 Ruh kanatları budanmıştır, artık tefrîd/tevhîd ilmi fezasında onların uçabileceği yer yoktur!...
O'nun aşkının şevki ile kalpler O'ndan başkasını görmez olur. O'nun aşkının kara sevdasıyla özler yanıp tutuşur. O'nun yakınlık-uzaklık çöllerinde fikir bülbüllerinin dilleri dolaşır.
O'nun hikmetleri bütün zâtlara/özlere serpilmiştir. Her sanatta onun sanatının izleri parlar. Her şeyde O'nun kudretinin güzelliği zahirdir. Her mevcutta O'nun vahdaniyetinin burhanları vardır. Her akıl gözünde O'nun kudretinin nuru ışıldar. O'nun sanatının dili, heybet şâhidlerinin işaretleriyle "ehl-i vücûd"a 593 hitâb eder.
Akıl aynaları O'nun harikulade a'yânının/özlerinin suretlerini yansıtır; kullarının kalp gözlerinde gayb sırlarının gelinleri belirir: "İste (bütün bunları yapan) Rabbiniz Allah'tır. Mülk O'nundur. O'nu bırakıp da kendilerine yalvarıp yakardıklarınız ise, bir çekirdek kabuğuna bile sahip değillerdir. 594
589 Kamer, 54/55.
590 Yûsuf, 12/94.
591 Tâ-Hâ. 20/108.
592 "Rabbi dağa (Tûr-iSinâ) tecellî edince, onu paramparça elti" (A'râf, 7/143) âyetine telmih vardır.
593 Ehl-i vücûd: Manâdan anlaşılan o ki, burada ehl-i vücûddan maksat, varlığa hikmet naza
rıyla bakabilenlerdir.
594 Fâtır, 35/13.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

126

Rabbimiz Allâhu Teâlâ, yüceliğinde yakın ve yakınlığında yücedir. Mahlûkatı kudretiyle O yaratmıştır. İşleri hikmeti ile takdir eden O'dur. İlmiyle her şeyi kuşatmıştır. Kelimesi/sözü tamdır. Rahmeti umûmîdir. Ondan başka ilâh yoktur.
O'na şirk/ortak koşanlar, O'nun dengi olduğunu iddia edenler, ya da O'nun benzeri veya rakibi olduğuna inananlar yalancıdır. O; yarattıklarının sayısınca, arşının genişliğince, kendisinin razı olduğu ölçüde, kelimelerinin mürekkepleri kadar, ilminin sonsuzluğunca, dilediği ve yarattığı kadar sübhândır.
"Gaybda olanı ve görünürde olanı bilendir.323 "Rahman, Rahim" "Melik, Kuddûs, Aziz ve Hakim'dir."i324
Vahid'dir, Ehad'dır, Ferd'dir, Samed'dir. "Doğmamıştır ve doğurmamıştır. Hiçbir şey O'nun dengi değildir." 325 "O'nun benzeri gibisi yoktur. O işitendir, görendir."i326 O'nun benzeri ve dengi yoktur. Yardımcısı ve destekçisi yoktur. Ortakçısı ve veziri yoktur. Eşi ve danışmanı yoktur.
O, cisim değildir ki dokunulsun. Cevher değildir ki hissedilsin/algılansın. Araz değildir ki uzak/yok olsun. Bir şeylerden birleşmiş/mürekkeb değildir ki dağılsın. Âlet/araç sahibi değildir ki temsil edilsin, benzeri yapılsın. Telif sahibi (bir şeye bitişik ve yakın) değildir ki nitelensin. Hayâl edilebilir bir mâhiyet sahibi değildir ki sınırlansın. O, herhangi bir tabiat (maddî karakter) sahibi değildir. O herhangi bir tâli' (güneş vs. gibi doğan bir şey) değildir. O bir karanlık değildir ki aydınlansın. Bir nûr/ışık değildir ki ortaya çıksın. O, eşyayı ilmiyle, ama herhangi bir karışma olmaksızın kuşatmıştır. Eşyanın içini herhangi bir temas olmaksızın görendir/bilendir.
O Hâkim (hüküm ve hikmet sahibi) bir Kahhâr'dır. Rahim (rahmet sahibi) bir Kâdir'dir. Satir (günahları örten) bir Gâfir'dir (günahları affeden). Fâtır (ilk var eden) bir Hâlık'tır. Ma'bûd olan bir Ferd'dir. Ölmeyen diridir. Yok olmayan ezelîdir. Melekût âlemlerinin ebedîsidir. Ceberut âlemlerinin sermedîsidir (sonsuzudur). Uyumayan bir Kayyûm'dur (ayakta, dimdik). Zulüm edilemez bir Azîz'dir (güçlüdür). Râm edilemez bir Meni’dir.327 En güzel isimler (Esmâ-i Hüsnâ), yüce sıfatlar ve sonsuz azamet O'nundur. Vehimler O'nu tasavvur edemez. Fehimler/anlayışlar O'nu bilemez. Kıyas ile ölçülemez. İnsanlara benzetilemez. Akıllar O'nu niteleyemez. Zihinler O'nu sınırlayamaz.
Yarattıklarına benzemekten ya da halkettiklerine bitişmekten yücedir. Nefesleri kuşatan ve sayısını bilendir. "Herkesin yaptığını gözetleyip muhafaza edendir. 328 "O herkesi kuşatmış ve sayısını tesbit etmiştir."329 "Kıyamet günü herkes O'nun huzuruna tek tek gelecektir."330 "O doyurandır, doyurulan değil."331 O rızık verendir; rızık verilen değil. O kurtaran ve himaye edendir; kurtarılan ve himaye edilen değil.
323 Haşr, 59/22.
324 Haşr, 59/22-23.
325 İhlâs, 112/3-4.
326 Şûra, 42/11.
327 Menî': Başkaları tarafından zaptedilemez, ele geçirilemez, güç yetirilemez bir kuvvet sahibi.
328 Ra'd, 13/33.
329 Meryem, 19/94.
330 Meryem, 19/95.
331 En'âm, 6/14.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

125

Yarattığını istediği gibi yaratmıştır; bunu da ne bir menfaat temin etmek, ne bir zarardan korunmak ve ne de kendisine yapılan bir dileği veya söylenen bir fikri yerine getirmek için yapmıştır; aksine, mahlûka âit değişme ve bozukluklardan uzak olan bir irâde ile yaratmıştır. O, varlığı yaratma kudretinde "Tek"tir. Zararı defetmede, belâyı izâle etmede, varlıklara farklı suretler vermede ve halleri değiştirmede "Tek"tir.
Takdir ettiği şeyi takdîr ettiği zamana sevk eder. Mülkünü idarede yardımcısı yoktur. O Hayy'dır/diridir; ama O'nun hayâtı ne kazanılmış, ne de mukadder bir hayattır. O; muhdes/yaratılmış olmayan, gizli olmayan ve sonuna ulaşılamayan bir ilimle Âlim'dir (ilim sahibidir). O sınırlanamayan bir kudretle Kâdir'dir (kudret sahibidir). Muhdes ve mütenâkız/çelişkili olmayan bir irâde ile Müdebbir'dir (işlerini gerçekleştirendir). Unutmayan bir Hafîz'dır (koruyan ve bilen). Uyumayan bir Kayyûm'dur. Kendisini gaflet basmayan bir Rakîb'dir/gözetleyendir.
Kabz/sıkıntı ve bast/ferahlık veren O'dur. Razı olur ve gazaplanır. Bağışlar ve merhamet eder. Var etmiştir ve yok etmiştir; "Kadir" denmeye müstehaktır. Yarattıklarının illetlerini (kusurlarını, sıkıntılarını) yok etmiştir ve onları mükemmel bir vasıfta yaratmıştır; "Rab" denmeye müstehaktır. Kullarının fiillerini, onlardan istediği duruma göre yaratır; "İlâh" denmeye müstehaktır. Kıdemdeki ilmiyle çelişecek yeni bir ilmi sâdır olmaz; gerçekten de "Âlim"dir denmeye müstehaktır. O'nun zâtına ve sıfatlarına hiçbir şey benzemez; o halde O'nun hakkında "O'nun benzeri gibisi yoktur"332 demek vacip olmuştur. Kâim (ayakta, mevcut) olan her şey ancak O'nun ezelî kıyamı ile kâimdir.
Her canlı hayâtını ancak O'nun emriyle elde etmiştir.
Eğer akıl, O'nun izzeti için bir misâl getirecek olsa, ya da ilim O'nun celâli/yüceliği için bir cedele tutuşacak olsa; bunda fehim şaşırıp kalır, fikrin dili tutulup dehşete düşer. Ancak bütün yüceliğiyle ta'zîm ortaya çıkar. O'nun tenzihi için bir bedel/ karşılık bulunamaz.Tevhidine güç yetirilemez.Tefrîd/tevhîd yollarına
tevazu ile sülük etmiş olan takdis/ zikretme orduları karşıdan çıkıverir!
O'nun künhünü bilmek hususunda kapılar kibriyâ örtüsü ile kapalıdır. Gözler, O'nun ehâdiyetinin/birtekliğinin hakikatini idrâk etmekte O'nun beka nuru ile yorgun düşer. Eğer mahlûkatın bütün ilimleri ayaklanıp bir haberin peşine düşecek olsalar, ya da bütün herkesin bilgisi bir iz sürerek ulaşabildiği yere kadar ulaşsa, benzersizlik sebebiyle, onlara kemâl örtüsüne sahip ancak bir şimşek/bârika parıldayabilir. Onun yüceliğini övmenin komşuluğuna güç yetiremezler. Onların idrakleri ve bu uğurdaki kuvvetleri kıdem vasıflarına vâsıl oldukları anda ebed sıfatları ile iptal olur. Bu, ezelde infisâl/ayrılık takdir edilmemiş bir vuslattır; bunda infisâle dönüş yoktur.
Bu durumda, en şerefli kudsiyet canibinden illetleri (sebep ve hastalıkları) öldüren bir heybet belirir; adedi ortadan kaldıran bir infirâd/birlik, sınırı muhal kılan bir vücûd/varlık, keyfiyeti yok eden bir celâl/yücelik, misli/ benzerliği düşüren bir kemâl, vahdeti gerektiren bir vasıf/sıfat, mülkü kuşatan bir kudret, hamdi/övgüyü bitiren bir mecd/şan, göklerde, yerde, bu ikisi arasında, toprak altında ve denizlerin dibinde olanları, biten her bitkiyi ve tüyü, düşen her yaprağı, taşların ve kumların sayısını, dağların ağırlığını, denizlerin ölçüsünü ve kulların amellerini, eserlerini ve nefeslerinin sayısını kuşatan/bilen bir ilim...
O, yarattıklarından farklıdır. Hiçbir mekan O'nun ilminden uzak kalamaz. O, varlığını ispat etmeleri ve tevhîd etmeleri için kendisini sıfatlarıyla mahlûkâtına tanıtmıştır; O'na, benzerler koşmaları için değil...îmân, O'nun sıfatlarını tasdik ederek, ilme'l-yakîn ile ispat etmektedir. Ama o sıfatların hakikatine vâkıf olmak gaybdan başka bir şey değildir; aklın O'nun sıfatlarını idrâke mecali yoktur.
Vehim O'nun hakkında ne anlatırsa anlatsın, fehim O'nunla ilgili ne görürse görsün, akıl O'nu nasıl hayâl ederse etsin, zihin Onu nasıl tasavvur ederse etsin, Allâhu Teâlâ'nın azameti, celâli ve kibriyâsı onların hepsinin hilâfınadır. "O evveldir, âhirdir, zahirdir, bâtındır. O her şeyi bilendir." 333
332 Şûra, 42/11.
333 Hadîd, 57/3.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

124

Dünyanın içinden çıkılmaz sıkıntılı işlerinden kurtulmaya bak. Allah'tan bunu iste.
Dünyanın verdiği kisveyi çıkar ve hemen kaç. Nefse ait libası da çıkar. Hakk'ın kapısına yürü.
En güç iş, nefsin elinden kurtulmaktır; ondan kurtulunca, siva -Hakk'ın zâtından gayri- da kendiliğinden silinir. Bu hâl, sivayı nefsin özü olarak anlarsan olur. Böyle ise nefsi bırakınca Rabb’ini oracıkta bulursun. Orada, hemen nefsini O'na teslim et. O'na teslim olunca selâmeti bulursun.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

123

Seni unutmayanı unutma.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

122

Aşk, âşık ve mâşuk arasında bir perdedir.
Âşık, aşktan fena bulduğu zaman sevgiliye kavuşur.
{ Mahbubi Subhani Abdulkadir Geylani (ks) }

121

Ey evlat!
Gücün yettiği kadar duyduğun mânevi zevki sakla; güçlü olursan bunu yap. Duygulara alt olursan mazur sayılırsın. Sevgi, perde ve örtüleri harap eder, haya duvarını yıkar, vücut yapısını bozar, halkı görmeyi yok
eder. Halk sevgisi kalpten zorla çıkarılmalıdır. Hak sevgisini kalbine yerleştiren, o sevginin mağlûbudur. O sevgi ayağından çıkan tozu sürme yap, gözüne çek. Bu sayede her gördüğün şeye, içinden kopup gelen her duyguya: “Bu nefisten geliyor, bu kalpten geliyor, bu halktan geliyor ve bu da Hak'tan geliyor” diyebilirsin..
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

120

İlâhî duygularda kalbin sakin olması lazımdır.
Elde edilmesi gereken en üstün şey, kalbin sakin olmasıdır.
Kalbe sükûn hâli yerleşmesi için,
nefsin sabırlı ve şahsî şeylerin yok olması lazımdır.
Bu olunca kalp, Hak yakınlığı ile dirilir.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

119

İrfan sahibi ve bilgi sahibi olan, bütün gücünü Hakk’a yakın olmaya harcar.
Âhirete geçmeden önce Hak yakınlığını burada bulmayı arzular. Gayretini bu yolda harcar.
Hak yakınlığı bulunduğu an, kalp yolculuğu biter. Ondan öte yol yoktur.
Sır âleminin yürüyüşü de sona erer...
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

118

“…Bunlar “Kalp” le olur,
dil gürültüsüne getirip söze boğmakla olmaz.
Sonra mihenk taşına vurulunca utanırsın.
Kuru davaya kimse inanmaz.
Halk arasında soylediğin sozleri yalnız kaldığında söylüyor musun?…
Aynı duyguları tek başına kaldığın zaman da duyman mümkün oluyor
mu?…
İşte bunları yapabiliyorsan mesele yok…”
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

117

Ey sofu elbisesi giyen, onu önce içine giy. Sonra nefsine. Sonra bedenine.
Zühdün ilki buradan başlar; yâni içten. Dışa doğru süzülür. Dıştan içe pek geçmez.
Bir insanın iç âlemi temiz olunca kalbi nurla dolar; oradan nefsine, duygularına,
yemesine, içmesine ve diğer hâllerine de tesir eder.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

116

İnsan, herhangi bir şeyden ayrı olunca ister. Aradığı şeyi bulunca neyi isteyebilir ki? Susar.
Allah yolcuları, Hakk'ın zâtından başkasını bilmezler ve onlar için putlar yakılmıştır.
Sebepler, onların kalbinden silinir.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

115

"..Ruhlara, bu cisme girmeleri için emir verdi; onlar da Allah’in emriyle girdiler. Bunu da
şu Âyet-i Kerime haber vermektedir: "Ona ruhumdan üfledim," (Sad, 72). Zaman oldu; o ruhlar bu cesetle ilgisini artırdı. Bu yüzden, ahdi unuttular. Halbuki, Allahu Teala onları yarattığında: "Sizin Rabbiniz degil miyim? " buyurdu. Onlar da: "Evet.." cevabını verdiler… işte bu sözü unuttular. Aslî vatana dönemediler. Fakat Rahman, yani varlığın yardım kaynağı, onlara acıdı.
Bu sebeple semavî kitaplar saldı. Bunlarla aslî vatanı hatırlatmak istedi. Bu manaya da şu Âyet-i Kerîme işaret eder: "Onlara Allah’ın günlerini hatırlat," (ibrahim, 5). Yani: Ruhlarla geçen,
o visal günlerini hatırlat.."
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

114

"O insanlığın hakiki yönü (ve nefahtu fîhi min rûhî); öyle birşeydir ki,
ona göre, ne cisim, ne de cismani olmak var…
Onun varlığı; Hakk'ın (CC) zatına karşı bir mahrem teşkil etmez."
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

113

"..Ben İnsan'ın Sırrıyım,
İnsan Benim Sırrım.."
{ Gavsiyye'den }

112

Seni sert bir elle yola getiriyorum. Münafık dili ile değil.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

111

Seni sert bir elle yola getiriyorum. Münafık dili ile değil.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

110

"..Allah'ın iradesi dışında, Ondan başka bir şey istemek, boş bir temennidir.. Akılsızlıktır.
Sakın böyle bir hevese düşme! Telef olursun.. Helak olursun!..
Hakkın merhametinden uzak kalırsın.."
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

109

“Ey evlat, önce nefsine öğüt ver,
onu yola getir, sonra da başkalarını...
Senin henüz ıslaha muhtaç hallerin var,
bunu sen de biliyorsun.
Bunu bildiğin halde başkalarının islâhı ile uğraşma yolunda nasıl başarılı
olabilirsin?
Gözlerin bir adım öteyi görmüyorken
körleri neyle yola getirme
sevdasındasın”
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

108

“Ey evlat, önce nefsine öğüt ver,
onu yola getir, sonra da başkalarını...
Senin henüz ıslaha muhtaç hallerin var,
bunu sen de biliyorsun.
Bunu bildiğin halde başkalarının islâhı ile uğraşma yolunda nasıl başarılı
olabilirsin?
Gözlerin bir adım öteyi görmüyorken
körleri neyle yola getirme
sevdasındasın”
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

107

"..Dininin çehresini göstermeye ayna olacak kişiyi araştır. Bulunca, onun şahsında kendine bak. Nasıl ki aynaya bakarak yüzünü, üstünü - başını ve saçını - sakalını düzeltiyorsan, tıpkı bunun gibi, ilmi ile amil, Allah dostu bir alim bularak onun şahsında da dininin çehresini düzelt.."
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

106

Şayet kul Allah'a karşı takva sahibi olursa; Allah onun cehaletini ilme, uzaklığını yakınlığa, suskunluğunu zikre, yalnızlığını ünsiyete, karanlığını aydınlığa çevirir.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

105

Lafsız amel ol.
Riyasız ihlas ol.
Lafını edeceğine amel işle.
İnsanlara gösteriş yapacağına Allah için yap.
Şirksiz tevhid ol.
Sessiz zikir ol.
Tasavvuf kelimesi, safa’dan türemedir.
Yani bu kelimenin aslı, safadır ki bu,
halis, safî, temiz demektir...
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

104

Allah’ın sevgili kulları, halkın dedikodusunu işitmez. Halk sözüne karşı onlar sağır ve dilsizdir. Hakk’a yakınlıkları onları bu hâle koymuştur. Boş lâfı ne işitirler, ne söylerler. Boş lâfı neye söylesinler ve niçin işe yaramaz lâfı duysunlar. Onların kalbi Hakk’a yönelmiştir. Kalıpları başkası ile olsa da kıymet ifade etmez; iç âlemleri bozulmaz. Hak heybeti onları bir hoş eder. Hak yakınlığı onları sarhoş eder. Sevgili yanında, sevgi onları dağlar...
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

103

Acaiptir, bir mümine yakışmaz, ama yine de söyler:
- “Falan yakınlık kazandı veya uzaklaştı.”
- “Falana dünyalık verildi veya iflas etti.”
- “Şu adam zengin oldu veya fakirleşti.”
- “İşte şu adam var ya, o büyüdü yahut küçüldü.”
- “Şu insanı görüyor musun? İşte o dillere destan oldu yahut unutuldu.”
Daha bunlar gibi birçok sözler. Hepsi dedikodu cinsinden.
Bu sözler, bir iman sahibinin ağzında iyi olmuyor; yakışmıyor.
Herkesin kendine has bir karakteri ve yolu vardır.
İman sahibinin de bir yolu olmalıdır.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

102

Bir kalp, dünya varlığından açılır, Hak yakınlığına misafir olursa, kullardan bir talepte bulunmaz. Onlardan af dilemez ve masum olduğunu onlara anlatmak ihtiyacını duymaz.
Yer zemininden yaratılmışların son durağı olan Arş'a kadar dolan halkın hiçbirinden beklediği olmaz. Ona göre her şey Zât’tan ibarettir ve mahlûk yoktur. Ve sanki Hak hiçbir şey halketmedi. Varlıkta Zât’ından başkası yok. Bu anlayışa sahip olan kalp vahid olan Hak için tektir. Seven ve sevilen O'dur. Talip ve matlup O'dur. Zâkir ve mezkur yine O. O'ndan başkasını göremez.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

101

Ey evlat!
Gönlünün geniş, kalbinin hoş olmasını istersen,
halkın dedikodusunu işitme.
Onların sözlerine bakma.
Onlar, yaratanlarına bile laf atıyorlar, bilmiyor musun?
Senin ne önemin olur?
Yaratanına kafa tutmak isteyen senden memnun olur mu? Görmüyor musun, onların çoğu,
ne iman bilir, ne aklını çalıştırır, ne hakkı görür, ne de doğruya gider.
Durmadan yalan söyler. Ve daima inkâr yoluna saparlar.
Hak’tan başkasını tanımayanlara uy.
O'nun gayrini bilmeyenlere tabi ol.
Asıl insan onlardır.
Onlar asıldan ayrılmayan bir topluluktur.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

100

Allah (CC), bazı sevdiği kimseleri diğerlerinin ayıplarına vakıf kılar. Söylenen yalanları, şirki,
küfür yollarını sezer. O velî bunlara dayanamaz, kızar bağırır. Bu yaptıkları haliyle Allah (CC) için olur. Evvela içten kızar, sonra dışa vurur. Bu durum onu rahatsız eder. Söylenmeye başlar. O kötülükleri bir bir sayar döker: - “Böyle Müslümanlık olmaz.” - “Bu işleri yapanlar şeytandır, şeytan da Allah’ın (CC)
düşmanıdır.” Gibi birkaç kelam sarfeder. Sonra devamla: - “Yapılan bu işler ancak münafıkların yapacağı iştir. Münafıklar, cehennemin en dibine gireceklerdir.” Şeklinde söylenir durur… Bu sözler, o velînin ağzından böylece çıkmaya başlar. Bu sözler, onun veliliğine bir zarar vermez. Aksine bu sözler, onun tam bir velî olduğuna delil sayılır. O, kendiliğinden konuşmaz. İlahî tecelli onu içine almıştır. O yaptığı işi ilahi tecelli ile yapar.
Kaderle hareket eder. Sözlerini söylerken bazılarının yüzüne karşı, bazılarının da ardından söyler. Ardından söylenince hoşa gitmeyenler için dedikodu yapılır. Bu dedikoduları önlemek için o velînin aleyhine söz sarfedilir: - “Bu bir velîdir, neden gıybet eder durur?
Onların bu sesine karşılık susmak, belki daha hayırlıdır.” Sonra dışarıda insanlar gücenir. İç alemde Allah (CC) razı olmaz, darılır. - “Zararı faydasından çoktur.” Mealinde buyurulan ayetin hükmü altına girer bu işler. O velîye burada düşen vazife, şeriata uymaktır. Onun emrine göre hareket etmektir. Tevbe etmeli, yaptıklarını Allah’ın (CC) ve Peygamberin (SAV) emirlerine göre yürütmeli. Bu iş o velî için biraz zor olur, ama öbür şaşkınlar için iyi olur. Çünkü bir kimsenin ne kadar kötülüğünü yüzüne vurursan fenalık o kadar artabilir. Doğru yola ancak Allah (CC) hidayet eder.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

99

Hiç tükenmeyen hazine sıdktır, doğruluktur, ihlâstır,
İzzet ve Celâl sahibi Allah’tan korkmaktır,
yalnız ve ancak O’ndan ummak ve
her ahvalde O’na dönüp,
O’na teslim olmaktır.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

98

Allah, dilerse güçlüğü olmayan rahatlık verir. Gariplik bilmeyen ünsiyet verir.
O'nun verdiği nimette yokluk yoktur. Öfkesiz ferahlık vardır. Acısız tatlı bulunur.
Yokluğa varmayan mülk bulunur. Allah dilerse her şey olur. “İşte bu makamda (ve bu hâlde) nusret ve hâkimiyet hak olan Allah'ındır.
O,
sevapça da hayırlı, akıbetçe de hayırlıdır.” (el-Kehf, 18/44)
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

97

Bizim için çeşitli kapılar var. İstediğimiz kapıdan gireriz. Bize karışmak istersen edepli olmaya bak. İbrahim
Havas Hazretleri, başından geçen bir vakıayı şöyle anlattı: “Bir çölde birkaç gün kaldım. Orada kimseyi görmedim. Biraz yürümek istedim, bir yere vardım, beni bir korku tuttu. Oracıkta aniden bir genç adam gördüm. Ayakta duruyordu. Hayret ettim. Sonra aramızda şu konuşma geçti:
- Nerelisin?
- O!
- Nereye gidiyorsun?
- O!
Bunun üzerine ona şöyle dedim: - Eğer söylediğin gerçekse varlığını O'na feda et.
Bu sözüm üzerine bir bağırış bağırdı; sonra düştü. Yanına vardığımda ölmüştü. Ondan ayrıldım. Biraz taş vs. bulup dönecek, onu gömecektim. Geldim, yerinde bulamadım. O anda gizli bir nida işittim: ‘İbrahim, senin aradığın o zatı ölüm meleği de aradı, bulamadı. Cennet de ona talip oldu, bulamadı. Ateş de istedi, bulamadı.’ O sese gönlümü verdim: - Nerede? diye sordum; şu nidayı duydum: - Güçlü padişahın otağında; ırmaklar akan cennetlerde.”
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

96

Sana Allah’ı ;
Allah’ı tavsiye ederiz …
Sonra yine Allah’ı
Başını önüne eğip susmayı
Gözlerini kapamayı …
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

95

Ey dergahlarda oturdukları halde, kalpleri fanilerle dopdolu olanlar !
Benim sesimi işitmiyor musunuz ? Yoksa sağır mısınız ?
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

94

Allah’a yakın bir kapıda adın yazılmış olmakla beraber, buna mağrur olup da
kendini koyuverme.
Zira hiç şüphe yok ki onu yazan, silmeye ve yoketmeye de kâdirdir. Binayı yapan, yıkmaya da
muktedirdir. Daima taat, korku ve çekinme ayağı üzerinde ol. Ta, ölüm gelinceye ve
dünyadan ahirete, selamet ayağı üzerinde varıncaya kadar.
İşte ancak o zaman, Allah’a yakın kapı üzerinde yazılı o iyi halinin,
kötü bir hale dönmeyeceğinden emin olabilirsin.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

93

Seni unutmayanı unutma.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

92

Kerûbîler takdis ederler. Sâffûn sessizce okurlar. Ruhanîler şiirler söylerler. Mukarrebler tesbîh ederler. O'nun nuru ile her varlık öyle bir aydınlanır ki, hepsinin de varlık sırrı bu nûr sayesinde zahir olur. Hepsi de O'nun ma'bûdluğunu ve kahhârlığını itiraf eder.
Zikirler taşınanların taşıyıcısıdır; sakinlerin sükûnet vesilesidir. Zâkiri, celâl içinde, okunan esmanın
koruyuculuğu ve sıfatların muhteşemliği otağlarına çeker. Ariflerin sırları o esmayı tanımanın aşamaları içerisinde öyle bir değişir ki, onlar teveccühleri dairesindeki Mülk ve Melekût âlemlerine âit varlıkların zâtlarının bıraktığı her şeyi/eseri o esma ile müşâhade ederler. Öyle ki, kaderin malûmat (eşyaya âilt bilgiler) alemindeki sırrının akışını bizzat gözleriyle görürler. Zîra bilinen her şeyde/ma'lûmda,
kemâl ve nûr eliyle çekilmiş çok ince bir sır vardır.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

91

"Ey evlat! Dürüst ol, samimi olursun.."
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

90

Bırak, pek konuşma, ilâhî kudret senin konuşma zamanlarını yazmıştır; ona bak.
Konuşman gerekse konuş. O kuvvet dilerse seni konuşturur. Hakkında olacak bir iş varsa, sebepler önüne çıkar. Çorap söküğü gibi işlerin durmadan açılır. Hak'la sohbet ehli olmaya bak. O'nunla sohbet, tam manasıyla sessizliktir. O öyle bir sessiz âlemdir ki, her söz orada açılır. İç âlem bununla donatılınca konuşma başlar. Allah dilerse, konuşursun. Dilemezse eski hâlin devam eder. Âhiret âlemine geçinceye kadar konuşmayanlar vardır.
Bilinmez, belki sen de onlardan biri olursun.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

89

"..Söz-sohbet pazarım ne de kesatlaştı.
Sözlerimin ve sohbetlerimin ne talibi var, ne de alıcısı.
Çünkü onlar, nefsinin ve hevasının peşinde gidenlere gıda olmuyor.
Onları doyurmuyor.."
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

88

Sabra alış. Sabra tam alışan, hâline razı olur. Fâni varlığını sabırla iyileştirir. Fena -yokluk- hâlin tam olunca, kötü şey bulamazsın. Her şey iyi olur. Hoş gördüğün şeyleri översin, bu hâlin şükür olur. Uzak kaybolur, yakınlık gelir. şirk kaybolur, tevhid âlemi açılır. Halk arasında zararlı şey bulamazsın. Her şeyi hakk’tan bildiğin için halkın faydasını da bilemezsin. Birbirine zıt olan iki şeyi seçmen kabil olmaz. Bu
âlemde her şey aynıdır ve eşittir. Bütün kapılar bir olur.
Gözüne tek yön görünür; o da, Hakk Teâlâ.
Bu âlemi halkın çoğu bilemez.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

87

Senin içinde bulunduğun kara ülkede bir muradın yerine gelmese, bir alıştığın işten olsan;
onlara tekrar kavuşmak için sebepleri kovalarsın. Bu anlarda Hakk'a varmaya tam istidat sahibi isen kalbin, Yaratan'ına bağlanır, hâlinden memnun olursun. Çünkü geride bıraktığın her şeyin daha iyisini vereceğini Hak vaat etmiştir. Ey tevhid, ilim ve takva hâlinden yaya kalanlar,
siz neredesiniz, kötü hâllerden iyiye dönme arzusu nerede?
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

86

Siz, amellerinizle Allah’a karşı âdeta övünüyorsunuz. Halbuki Allah’ın nazarında sizin
o amellerinizin bir sinek kanadı kadar değeri yoktur. Meğer ki gerek halvet,
yalnızlık anlarınızda ve gerekse bütün diğer hallerinizde Allah’a karşı hep ihlasla, içtenlikle hareket etmiş olasınız.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

85

Sen nefsine, kötü arzularına taptıkça , velilerin derecesine çıkmayı isteme... Halbuki onlar yalnız Mevlaya kulluk ederler. Senin istediğin dünya, onlarınki ise ukba... Sen yalnız bu dünyayı görürsün, onlar yerin, göğün sahibini görürler. Sen halkla ünsiyet edersin, onlar daima Hak la olurlar... Senin kalbin, yerdekilere bağlı; onların kalbleri arşa bağlıdır. Sen gördüğünü tuzağa düşürmek istersin, onlara gelince, senin gördüklerine iltifat etmezler. Yalnız yaratanı görürler ve O’nun emirlerine uymağa bakarlar. O, Allah dostları, bulacaklarını Hak’la buldular, ereceklerine erdiler. Sana gelince; zavallı bir halde, şehvetine uydun kaldın.. Yalnız dünyayı ve arzularını gördün. Halbuki onlar; halkı, arzularını, temennilerini bırakarak bu yola girdiler. Yüksek derecelere bu sayade erdiler. Onları bu makama, yaptıkları, ibadet, taat, sena götürdü. Bu da onlara Allah’ın ihsanıdır, ki istediğine verir. Onlar; ibadete, taata; Allah’ın yardımı ve verdiği kolaylıkla, bıkmadan usanmadan
koştular.
İbadet onlara ruh oldu... Manevi bir gıda oldu. Onlar, bu hale devam ettiklerinde dünya başlarına bela oldu. Bir felaket halini aldı. Fakat onlar bunu duymadılar. Kendilerini cennet evinde gördüler. Onlar her şeyin evvelini aradılar, şimdiki haline aldanmadılar. Hak Taala onları evvelden niçin yarattı ve neyi anlattıysa onu öğrenmeğe çalıştılar. Yer onların hürmetinde durur. Sema onların duası ile açılır. Ölüm, onların kararı ile olur. Bu salahiyeti onlara mevla vermiştir. Padişah onları yerin düzeni için yaratmıştır, yer yüzünü onlarla bezetmiştir. Onlar hep birden dağlar gibidirler. Hak’ka giden yollar bunlar arasından açılmıştır. Malı, mülkü gaye edinip, bunlardan kaçana merhamet yoktur. Onlar, yeryüzündekilerin hayırlısıdır. Yer, gök baki kaldıkça onlara selam ve saygılar olsun...
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

84

Bazı büyükler şöyle der: “Doğruluğun tamsa bize yanaş, yoksa uzak ol.” Bu söz ne kadar güzeldir. Sabır, ihlâs, doğruluk, anlattığım makam için esastır. Beni isteyip geliyorsun. Ben de sessiz duruyorum. Hâlini anlamaz gibi tavır takınıyorum. Bir nevi iki yüzlülük yapıyorum. Bütün çirkinliğine rağmen yumuşak konuşuyorum. Sen de kendini bir şey sanıp ferahlıyorsun. Nefsini büyütüyor, kendini beğeniyorsun. Yazık, anladığın gibi değil.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

83

"..Ey şurada duran, dinle: Fena şey, yaratıkları Yaratana (CC) karşı görmektir..."
"Nefsin kötü hâllerine kapılırsan, halka karışamazsın ve onların hâlini bilemezsin. Şayet yalnız halkı görür,
öteye geçemezsen, Hâlık’ı bilemezsin. Nefis oldukça, Hakk’a karşı irfanlı olamazsın. Halka taptıkça ilâhî marifet sırrına ermen kabil değildir. Dünyaya daldıkça, âhireti unutursun. Âhireti düşünüp kaldıkça, onu yaratandan gafil olursun. Mülk ve mal sahibi bir arada kalamaz. Nasıl ki, dünya ile âhiret bir arada sevilemez. Aynı şekilde Yaratan ile yaratılmış bir tutulamaz.."
"Ey, kalbi ile insanlara yönelen ! Marifetullah Hak'tan gelir. O'nun mahlukatından gelmez. Aziz ve Celil olan Allah'ı tanımak, Allah'ın ahkamını tasdik edip sıdk ile tatbik ettikten ve yaşadıktan sonra hasıl olur. Allah'ı tevhidden ve yalnız O'na güvenip dayandıktan sonra hasıl olur..."
"Nefsini kabul etme; Hakk'ı tanırsın. Çünkü nefsin kendisi için Hakk'ı inkar etmeni istiyor. İnkar ve tanımamaya önce nefsinden başla; onu yola koyarsan sonrası kolay olur. Ve yavaş yavaş aradığını bulursun. İmanın kuvvet bulur. İman kuvvet buldukça, kötülükler senden uzak olur. İman zayıfladıkça kötü şeyler evine dolar. Öyle zaman gelir ki, evden bir kötülüğü kapıya atmaya gücün yetmez, iman kuvvetin tam olsaydı, onlar giremezdi.."
"Ey şurada duran, dinle: Fena şey, yaratıkları Yaratana (CC) karşı görmektir. Tabiatın melek sıfatına bürünmesidir. Bir zaman sonra bu da yok olur; ilk yaratılış şeklini bulursun. İşte o zaman suyunu Hakk (CC) verir. Varlığında filizlenen ekeneği o eker. Eğer bunu istiyorsan İslam ol; Hakk’a (CC) bağlan. Sonra bu yolumuzu arzu et. Daha sonra ilahi ilimleri öğrenmeye koyul. Marifet yollarını bundan sonra ara. Bundan vücut bul; var ol, varlığın onunla olsun.."
"Lanet etmek yerinde olmaz. Ne kimseye lanet ne de bir şeye eziyet yakışmaz. Bunlar, iyilerin huyundandır. Bunun sonu çok kıymetlidir. Kimse için kötü dil kullanmayanın hayatı emniyet içindedir. Dünyası selamet, ahireti ise azıklıdır. Güçlük görmez. Çünkü kendisi kimsenin kötülüğünü istememiştir. Kulların saygısı, Allah’ın (CC) rahmeti onun için olur.."
"Kendine kötülük edilse bile kimseye beddua yakışmaz. Kendisine yapılan her kötü söz veya kötü işe karşılık olarak beddua etmek hiç de iyi sayılmaz.
Beddua etmemeyi adet haline getiren en yüce makamlara erer. Huyunu bununla bezeyen dünyada sevilir, halkın kalbinde sevgisi olur. Herkes davetine icabet eder. Halk arasında efendi olarak bilinir.."
"Kötülüklere bakmamak ve duyguları korumak. Bunlar, iman sahibinin en başta yapması gereken iştir. Bunun mükafatı dünyada da görülür. Öbür alemde ise elde edeceği güzelliğin sonu yoktur. İnsanlar için en zor iş budur. Allah (CC) bizleri bu yolda başarıya ulaştırsın. Bu güzel huyları yapmayı bize ihsan eylesin. Kalbimizden kötü isteklerin çıkmasına bizim için yardımcı olsun.."
"Bu dargınlığın neden? Duan kabul olmadı diye Allah’a mı (CC) darılacaksın? Duanı kabul eder, ama biraz geç kalabilir. Geç kalınca darılmak yerinde bir iş olur mu?
Bazen işitiliyor:
- “Doğruyu istedim vermedi, istediğimi vermiyor”, hem de:
- “ ‘Duanın yapılması lazım.’ diye emir veriyor.” diyorsun:
- “Bu sözün yerinde değil, hatalıdır.”
Şüphesiz senin Hakk’a (CC) darılman, bazı işine gelmeyen hadiselerden ileri geliyor. Nefsin bazı şeylerden hoşlanmıyor. O’nun (CC) emrini yerine getirebilmek için işin güçleşiyor… Haliyle nefis darılıyor; sen de ona uyarak Hakk’ı (CC) töhmet altında bırakıyorsun.
Dış alemine ait bir şey olursa dua et. Sabırlı ol. İlahî emirlere uymaya bak. Hakk’a (CC) darılma. Nefsin isteğini yerine getirmeye bakma. Onun boynunu eğdir. Boş şeylere uyma; çünkü boş şeyler insanı Allah (CC) yolundan alıkoyar. Allah (CC) için iyi düşün. O’nun (CC) sözlerini doğrula. Ve böylece işin sonunu bekle.
Eğer birisini mutlaka kötülemen gerekse önce kabahati kendinde gör. Daima isyan bayrağını elinde tutan nefsini itham et; onu kötüle. Nefse darılman Hakk’a (CC) darılmandan daha iyidir. Nefsine:
- “Zalim…”
Demen Allah’a (CC) zulüm isnad etmenden daha uygundur.
- “Eğer şükrederseniz ve iman sahibi olursanız Allah (CC) size niçin azap etsin?”
Şunu da nefsinin kulağına oku:
- “Allah (CC) hiçbir şeyde insanlara zulmetmez, lakin insanlar kendilerine zulmederler.”
Bunlara benzer birçok ayet-i kerime ve Hadis-i Şerif vardır; onları ara, bul, oku.
Allah (CC) için nefsine hasım ol. Nefse karşı bir ilahi asker ol. Çünkü ilahi kuvvetlerin en büyük düşmanı nefistir. Hz. Resul (SAV), Hz. Davud’a (AS) yapılan bir hitabı bize bildirmiştir. Onun burada söylenmesini yerinde buluyoruz:
- “Ya Davud (AS); hevanı, nefsini bırak. Çünkü saltanatım içinde nefis ve hevadan başka benimle çekişen yoktur.”
Şayet ithamlarına devam edersen yine sana verilecek hüküm şu olur:
- “Sen kâfirsin, hakikati gizliyorsun.”
Çünkü Allah’a (CC) zulüm isnadında bulunmuş oluyorsun. Halbuki Allah (CC), kullarına zulmetmez. Zulüm
sözünü de kabul etmez. Bu sözün Hakk (CC) için kullanılması muhaldir; olamaz. Sebebine gelince, bütün mülk O’nundur (CC). Zulüm ancak başkasının hakkına tecavüz vaki olunca olur.."
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

82

"Kötü arkadaşları terket. Onlara sevgi duyma, sâlihleri sev. Yakının bile olsa, kötü arkadaştan uzak dur. Uzak bile olsa, iyi arkadaşlarla berâber ol. Kimi seversen, seninle onun arasında bir yakınlık hâsıl olur. Bu bakımdan, sevgi beslediğin kimsenin kim olduğuna iyi bak."
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

81

Cenâb-ı Hak, ruhlara "Elest (Rabbiniz değil miyim)?! gecesinde
kıdem sırlarını göstermiştir. Akıllara, "Ahitlerini aldığında" meclisinde ahdini takrir
(kabul ettirme) lütûflarını bahşetmiştir. Hatırlara, sermediyet/sonsuzluk meclisinde
"Onları şahit tuttu" ferahlığını (bast) ihsan etmiştir. "Elest" hitâbıyla ezel yurdunda sırlara yakınlaşmıştır. Onlara muhabbetinin kâselerini kurbiyet sakisinin elleriyle sunmuştur...
Onlar dünyâya döndüklerinde başlarında hâlâ bu şarâbın sarhoşluğu bulunur.
Gözlerinde o cemâlin suretinin izleri olur. Kalp gözbebeklerinde ise o canibin
şimşekleri parıldar. Vâh size karşı ciğerimin yangınlarına! Nasıl öleceksiniz!
Siz Rabbinizi tanımıyorsunuz !
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

80

Alacağınız dünyada durur; vakti gelince alırsınız. Onu almamak kimsenin haddi de değildir.
Gelecek şey vakti gelince sahibine gülerek gelir. Nasibi olmayan bir şeyi isterse,
o şey onun aklını alır. Kısmeti olmadan istemek, isteneni kendisi ile alay ettirmektir.
Hakkın emri olmadan bir şey istemek de böyledir.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

79

Ey cemaat! Kısmet kapılarını bırakınız. Mevlâ kapısına dönünüz. Kısmetiniz o kez sizi aramaya koyulur.
Allahtan başınıza akıl isteyiniz. Dünya, Allah sevgililerine döndüğü zaman onlar, dünyaya hitaben; Git, bizden başkasını aldat, biz seni tanırız ve yaptıklarını gördük derler. Bizden bir şey bekleme.
Seni göndereni biliyoruz. Bize öğünme. Senin paran güzeldir. Süsün hoştur. Fakat içi boşalan puta benzersin. Malın da böyle. Kuru ağaçtan ibaretsin. Sende mâna yoktur, deyip kovarlar onu.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

78

O'ndan gelen şeyler yüzünden hezeyana kapılma. Dünya ve dünyada zuhura gelenler Hak'tan gelir. Yaratılmışlar ve onlarda dönüp duranlar, O'nun tecellisi ile oldu. İman sahibinin kalbi, bunların hepsinden beri durur. Çünkü onları Hak'tan memnun ve vazifelerini yapan olarak görür. Hele o iman sahibi, bir de kalbini sebeplerden temizlerse, sebeplerin güçlüğüne ve ayal derdine uğradıkta Hak'tan yardım görür; onların sıkıntılı hâllerine dayanmak için kuvvet bulur. İşlerini kendiliğinden görürlerken o kalbini hiçbirine vermez. Yaratan'ına bağlar. O'ndan bir an dahi ayrı olmaz. Hâlinde değişiklik istemez. Çünkü verilen bir hüküm var; o değişmez. Kısmet biçilmiştir, eksilmez, artmaz. Bu yüzden eksilmesini veya artmasını talep etmez. Kısmetinin geç kalmasını ve süratle gelmesini de beklemez. Çünkü o, her şeyin tayin edilmiş bir vakti olduğunu bilir. Bu hâli isteyen kişiler, asıl akıl sahibidirler. Artma, eksilme, geç kalma ve er gelme gibi şeyleri dileyenler ise akıldan noksan olanlar; delilerdir. Allah'tan hoşnut olan kimse, bütün hâlinde O'na uyar; bu uyarlığı başkalarına yapılan işlerde de gösterir. Allah Teâlâ'dan razı olan anlayışlı olur ve O'nun cümle işlerini sever, ömrünün bir miktarı uymaz yolda geçmiş dahi olsa, kalanını O'nunla devam ettirme yolunu arar ve O'nun dilediği yolda geçirerek tüketir. Hak Teâlâ onun anlatılan hâlini sever ve her şaşırdığı an,
“Rabb’in benim” der.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

77

Ehliyet sahibi kimselerle oturmak bir nimettir. Ağyar ile oturmak, beladır ve sıkıntılıdır.
Hele nifak ehli arasında oturmak...
Sana her an için vazife olan, Hak yakınlığını düşünmek ve daima onu murakabe etmek... Hakk’ın ve halkın hakkı olanı nefisten istemek... Nefsin yapması vacip olan şeyi yaptırmak...
Dünya ve âhiretin hayrını bilmek dilersen, bunun yolu, Hak Teâlâ'nın seni iyi bildiğini düşünmek ve nefsi amele koşmaktır, derim. Nefisten, Allah'ın emirlerini yapmasını iste. Yasaklarından kaçmasını talep et.
Âfetler geldiği zaman, onu sabra alıştır. Kaza ve kaderin hükmü gelince razı olmayı ona öğret. Nimet geldiğinde ise şükrü bellet. Bunları yaparsan, Hak yolda önüne çıkan mâniler zail olur, Hak yoldaki sohbetin iyi bir istikamete girer. Yolunda iyi arkadaş bulur, yardımcıya rastlarsın. Ve öyle bir hazineye kavuşursun ki, hangi yöne dönsen o seni takip eder. Artık o hazineye erdikten sonra aldırma, nerede olursan ol. Çünkü sen, yitirdiğini aynı yerde bulursun. İlim, hikmet, kader, ins, cin, melek, sana hizmetçi olur. Allah'tan korktuğun için her şey senden çekinir. Allah'a itaat ettiğin için her şey sana itaat eder.
Allah'tan korkan kimseden her şey korkar. Allah'tan korkmayan, her şeyden ürker. Allah'a hizmet edene herkes hizmet eder. Allah, hiç bir kulun yaptığını karşılıksız bırakmaz. Ne edersen onu bulursun.
Nasıl olursanız idarecileriniz de öyle olur.
Allah'ım, bize keremle, ihsanla, hatalarımızdan geçmekle muamele eyle...
Dünya ve âhirette bize lütuf ver. “Dünyada iyilik ihsan eyle, âhirette yine iyilik ver.
Ve bizi ateş azabından koru.” (el-Bakara, 2/201) Âmin!
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

76

İşlerin en zoru, irfan sahibi olduktan sonra, avam tabakası ile oturmak ve onlarla konuşmaktır. Bir ülkede belki bin kadar irfan sahibi olur, ama içlerinden ancak biri konuşabilir. O da peygamberlerin gücüne sahiptir. Ona elbette peygamber gücü lâzım olur, çünkü halkın her cinsi ile oturur ve aklı erenine, ermeyenine anlatır. Her çeşit mü'min ve münafıkla oturur, konuşur.
Bu hâl büyük güçlük getirir. Ama o, sabra devam eder. Mahfuz olduğu için onların kötülüğü o irfan sahibine zarar vermez. Allah Teâlâ kötülüğe girmemesi için o irfan sahibine yardım eder.
Çünkü o, kullara iyi şeyleri tebliğ ederken Hakk'ın emrine uyar. Nefsi, isteği, şahsî düşüncesi
ve iradesi ile konuşmaz. O, konuşmak için manen zorlanır, bu yüzden kötülükten esirgenir.
Allah Teâlâ'ya arif olmak dilersen, halkın kıymetini gönülden sil. Evet, onlardan gelecek
iyiliği de, kötülüğü de... O'na karşı ancak böyle yakınlık elde edebilirsin.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

75

Allah yolunda sadık olan, ilk defa Hakkın arzusuna tâbi olur.
Halktan işittiği her söz onu sıkar.
Onların hiç bir şeyini görmek istemez.
Dünyanın zerresini bile görmek arzu etmez. Yaratılmış olanlara hiç bir ilgi ile bakmaz.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

74

Halkı ve bütün varlığını O'na bırak. Hakk'a, sana yapılan işlerde itirazcı olma.
Allah yolcuları, Aziz ve Celil olana karşı herhangi bir talepte bulunmazlar.
O'nun arzusuna karşı herhangi bir arzu izhar etmezler.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

73

Ey dünyayı bilmez! Dünyanın içini bilseydin onun kötü şeylerini almaya bakmazdın.
Onun bütünü bir derttir; gelse insanı yorar, gelmeyecek olsa üzer. Hakk'a karşı irfan sahibi olsaydın, her şeye O'nun emri ile bakardın. Lâkin O'na karşı cahilsin. Ne Rasûl (s.a.v) Efendimiz’i, ne de diğer nebileri iyi tanıyorsun. Hele O'nun velî kullarını hiç bildiğin yok.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

72

"..Ey evlat! Zenginle fakiri ayırt etme "...
" Peygamber (sav) Efendimiz, fakirlerin hâlini şöyle anlatır:
"Sabırlı fakirler, Rahman’ın arkadaşlarıdır".."
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

71

Kulların elinde bulunana göz diken kimsenin sözü yağcılıktan hali kalmaz;
dereceli konuşur, nabza göre şerbet verir.
Onun için hakikî sebepleri görmek mümkün değildir.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

70

Kim insanlardan bir şey istiyorsa, Allah (c.c.) Hz.lerini tanımadığı için istiyor.
İmanı, marifeti ve yakini zaif olduğu için istiyor.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

69

Müttakilerden olunuz. Şirk zahirde de bulunur, batında da.
Zahirdeki şirk, putlara tapmaktır. Batındaki şirk ise,
Allah'ı bırakıp insanlara dayanmak, güvenmek ve zararı da, faydayı da onlardan bilmektir.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

68

Hakkın haremine dahil olmak dilersen; mülke, melekûta, ceberûta bakma..
Çünkü ; mülk âlimin şeytanı, melekût ârifin şeytanı, ceberut ise, gerçeğe vakıf olanın şeytanıdır. Her kim onların biriyle razı olsa, dergâhtan tard olunmuştur; Allah'ın katında böyledir.
Yani ; Zat-ı İlahî'ye yakınlık hakkını kaybetmiştir..
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

67

"O insanlığın hakiki yönü (ve nefahtu fîhi min rûhî); öyle birşeydir ki,
ona göre, ne cisim, ne de cismani olmak var.. Onun varlığı;
Hakk'ın (CC) zatına karşı bir mahrem teşkil etmez."
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

66

"..Allah-ü Teala'nın (CC) sıfatına karşı arif olmakta
dünya ve ahirette cismin alacağı tad vardır. Ama O'nun (CC) zatına karşı irfan duygusunda,
öbür alemde mukaddes ruhun alacağı haz vardır.."
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

65

Asıl velî, halinde tam yokluğa varan ve Hakkın varlığını müşahedeye dalandır.
Onun nefsinde, bir seçme kudreti yoktur.
Ve onun benliğinde
Hakla beraber ikinci bir varlık, karar kılamaz.
O, birçok kerametle teyid edilmiş olmasına rağmen, hepsinden beridir.
Hiç biri ile ilgisi yoktur.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

64

“Ey Gavs-ı Â’zam!
Kim ilimden sonra Ben’den rü’yeti (Beni görmekliği) isterse,
hakikat o, rü’yet ilmiyle mahcûbdur,
yani rü’yet ilmi ara yerde perdedir.
Kim de rü’yetin ilimden başkası olduğunu zannederse,
hakikat o, RÜ’YETULLAH ile aldanmıştır.”
Sonra Rabbim buyurdu ki:
— Ey Gavs-ı Â’zam!
Beni gören kimsenin,
artık her hâl ve kârda sormaya ihtiyacı kalmaz.
Beni görmeyen kimseye ise, sormak fayda vermez.
Böylesi söz yönünden perde arkasında kalmıştır.
Yani söz, onunla rü’yetullah arasında perde olmuştur.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

63

Ya Rabbi! Bizi, Seni bilme nimetiyle rızıklandır.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

62

"..Yolculuk mecazîdir. Kalbin maddî yolu yoktur. Yol tabiri, yolcuya anlatmak için kullanılır.
Yoksa ne yol var, ne de yolculuk. Hepsi bir an işidir. Hakk'a varma arzusu akla gelince, yol görünmeden varılmış olur. Menzil alınır, yol katedilir. Kapı açılmadan eve girilir.."
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

61

Ey evlat! Şeklini değiştirme. Hakk’ı sev. Üzerine çeşitli bela okları bile yağsa sesini çıkarma, sevgi ve muhabbet hâline devam et. Fırtına seni yerinden kaydırmasın. Yağan yağmur seni kaçırmasın. Atılan oklar seni incitmesin. İçini ve dışını halkın giremediği bir makama çıkar. Orada dünya olmasın… Orada âhiret olmasın… Mevhum hakları orada aramaya kalkma. Kötü nazlarını o yerde isteme, orda üzüntü duyma, şekil arama. Hakk’tan başka şeyin olacağını umma. Halkın zahirdeki halini görüp üzüntü duyma. Ailenin geçim sıkıntısı seni derde sokmasın. Eline dünya malı az geçince üzülme, şeklini değiştirme. Çok olursa hâlini çirkin etme. O makam büyüktür. Sakın o makama çıkarsan övülme bekleme. Kötüleyenlere darılma. Hepsini boş gör. Zaten oraya yerli olursan bu işler kendiliğinden olur. Ve sen
tam bir yokluğa gömülürsün. Eğer elde edersen bulunduğun o hâle, insan ve cin,
cümle yaratılmışlar içinden bir tanesi bile akıl erdiremez. Zaten akıl bunları idrâkten âcizdir.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

60

Ey cahil! İşlerini bilgi ile yürüt. Bilgisiz işte hayır yoktur. Bilginin olmadığı yerde ne iman,
ne de ikan olur. Öğren ve çalış. Bunu yaparsan, dünya ve âhiretin kurtulmuş olur. İlim tahsil edip amel et-meye dayanmayacak kadar sabrın yoksa nasıl kurtulabilirsin? Sabırlı
ve anlayışlı ol. İlmin hepsini birden kavraman kabil değildir.
Bütün varlığını ilim yoluna harcarsan ancak bir parça öğrenebilirsin.
Büyüklerden birine ilmi nasıl tahsil ettiği ve tahsil yolunu nasıl bulduğu soruldu.
Cevap verdi: “Kuşların erken kalkması, devenin tahammülü, domuzun hırsı, köpeğin yaltaklanması üzerimde derin tesirler yaptı. Onları gördüm, bir hayvan oldukları hâlde yaptıkları işe baktım. Ben de insa-nım, onların hareketinden ibret aldım. Kuş gibi erken kalktım. İlmin bütün ağırlığını çektim. İlme karşı bir
ihtiras duydum.
İlim sahiplerinin kapısında günlerce yalvardım.”
Ey ilim talep eden, işit bu sözleri. O büyük zâtın kelâmını iyi dinle.
Bilgi ve kurtuluş istiyorsan böyle yap. İlim hayat, ilimsizlik ölümdür. İlmi ile âmil olana ve bilgiyi öğretmek için sabredene ölüm yoktur; maneviyatı ölmez.
Hak Teâlâ'nın ilim sıfatına iltihak eyler. Hayatı onunla devam eder.
Allah'ım, bize bilgiyi ve ihlâsı nasib eyle.
Âmin!
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

59

DÖRDÜNCÜSÜ:
En yüksek derece buna verilmiş
ve melekut aleminde kendisine:
- "AZÎM"
Adı verilmiştir.
İşte Hazter-i Nebi (SAV) bu büyük zatın şanını tarif ederken
şöyle buyurmuştur:
- "Bir kimse öğrenir öğretirse... Ayrıca bildiği, öğrettiği ile amil olursa
melekut aleminde ona, AZÎM ismi verilir."
Bu zat, alim-i billah'tır.
Mertebeler ölçülürse en yüksek derece onun olduğu ortaya çıkar.
Dinin hikmet yönünü en iyi bilen odur.
Allah-ü Teala (CC) birçok bilinmeyen ilimleri onun kalbine yerleştirmiştir.
Hiç kimsenin erişemiyeceği sırları ona sezdirmiştir.
Bu saf ve temiz kul, Allah (CC) tarafından seçilmiş, sevilmiş ve Hakk'a
(CC) cezbedilmiştir.
İlâhi hikmetleri çözüldüğü kapıya yalnız bu insan yetişmiştir.
Hidayet yolları buna açıktır. Bunda istidat çok büyüktür. Ve bütün sırları
anlamak kabiliyeti vardır. Bunda bilgi sonsuz, hikmet ölçüsüzdür.
Bu zat, Allah (CC) yolunda bir şahtır. Hak yola o çağırır, kötülükleri onlara
o gösterir, kıyamet günü şefaatçi, dünyada temiz, Allah (CC) indinde
herşeyi makbul ve merguptur.
Doğrudur, doğruluğu tastiklidir. Resul (AS) ve Nebilerin (AS) vekilidir.
İşte Peygamberler (AS), bunları vekil etmiştir.
işte son had buraya kadar...
İnsanoğlunun son durağı bu makama varır.
Buradan öte Peygamberlik başlar. Sana bu insan lazım.
Bunu ara, bulunca muhalefet etme, sözlerine darılma,
uzak kalmaktan hoşlanma. Onu sev ve sözlerine bağlan, her
nereye varsan böyle birini ara ve zihninde onu gezdir.
Şunu bil ki: O ne söylerse selamet ondadır.
Helak, bataklık başkadadır.
Allah'tan (CC) onu iste, yol bundan başkaya varmaz.
Himmet başkalarında yoktur.
Yolunu bu ülkeye vardırmayan
kurtulamaz.
Ama Allah (c.c.) başka türlü emretmiş ise
bir şey denemez.
Allah'ın (c.c.) doğru yolu gösterdiği kimselere
kimse şaşmaz..."
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

58

"Allah, kalp tarlasını marifet ve ilme karargah kılmıştır. Marifetullahın ve ilmin karargahı kalptir. Şanı yüce olan Allah, gece ile gündüz arasında bu kalbe üç yüz altmış defa nazar eder. Eğer Allah onu ilme ve marifete karargah yapmamış olsaydı
muhakkak ki dağılır ve paramparça olurdu.."
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

57

Alemlerin Rabbi olan Allah'ın tevhidine ilimle erilir.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

56

Dünyanın dönüşü ve her şeyin hareketi bir disiplin ve korkunun eseridir.
Eğer bir şeyden korkmuyorsan onu bilmiyorsun demektir. Korku ilmin ta kendisidir.
Korkmayan bilgi sahibi değildir. Korkan, korktuğu şeyin âlimidir. Allah korkusu olmayan için
ne burada, ne de ötede selamet vardır. İnsan, Allah'ı bildikçe korkar.
Bilmemişse neden korkar?
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

55

Bütün amacın yemek, içmek ve arzularının tatmini olmasın. Bunların hepsi amaç değil,
Yüce Allah’a (C.C.) ulaşmak için birer araçtır. Bütün hedefin sana en çok gerekli olana ulaşmak olmalı. Sana en gerekli olan ise Yaratan’ındır. O’nu ara. Her şeyin bir bedeli olur. Dünyaya Ahiret, yaratılmışlara
ise bedel Yaratan’dır. Dünyayı kalbinden atarsan yerini Hak alır. Yaşadığın günü ömrünün son günü bil, işlerini ona göre ayarla. Bu duygu sana yeter.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

54

Hak Teâlâ'ya ve kullarına karşı edebinizi takınınız! İşinize yaramayan lafları bir yana atınız.
Lüzumsuz şeylere karışmayı bir zât şöyle tarif eder: “Geziyordum, bir genç gördüm;
sıkı bir şekilde yer kazıyordu. Ona kendimce şöyle dedim: ‘Bu ağır işi bırak; hafif işlere bak.’ Bu sözümün cezasını çok ağır ödedim. Altı ay gece namazına kalkamadım.
Bu benim için çok ağır bir ceza oldu.”
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

53

Cennet ve cehennemi yaratmamış olsa bile, İzzet ve Celâl sahibi Allah, korkulmaya
ve ümit beslenmeye lâyıktır. Sırf zatını ve rızasını taleb ederek O’na itaat ediniz.
Üzerinizde ne O’nun lütuf ve ihsanının düşüncesi bulunsun, ne de azabının endişesi.
O’na kulluk; emirlerine boyun eğmek, yasaklarından kaçınmak ve takdirlerine karşı
sabırlı olmakla mümkündür. O’na dönünüz. Bir daha işlememek üzere günahlarınıza
tövbe ediniz. O’nun huzurunda ağlayınız. Hem gözlerinizin yaşları, hem de kalp gözlerinizin yaşları ile O’nun için tevazu gösteriniz. O’nun huzurunda kendinizi hakir görünüz.
Ağlamak, bir ibadettir. Ağlamak, tevazuda mübalağa demektir. Sana dünyada da, ahirette de O’nun muhabbeti gerek. O’nun sevgisi gerek. O’nun muhabbetini kendin için en mühim şey addet. Muhabbet, yani Allah sevgisi, sana behemehal lâzım. Sana faydası dokunacak yegane şey odur. Her insan, seni gene kendisi için, kendi menfaati için arar, ister.
İzzet ve Celâl sahibi Hak ise seni bizzat senin için murad eder, senin için taleb eder.
Kimin ki umudu korkusuna galip ise, o zındık olur. Kimin de korkusu umuduna galip ise,
o da Allah’ın rahmetinden ümit kesmiş duruma (kâfirliğe) düşer. Yani mümin, aynı derecede hem Allah’tan korkmalı, hem de onun rahmetine umut bağlamalıdır. Peygamber Efendimiz şöyle buyururlar: “Eğer müminin Allah korkusu ile, O’nun rahmetine olan ümidi tartılsa,
ikisi birbirine denk gelir.” Hakk’a talip olan kimse, O’nun cennetini istemez.
Cehenneminden korkmaz. Bilakis, sadece O’nun cemâlini ister, O’na kavuşmayı diler. O’ndan, sadece yakınlığını bekler. O’ndan uzak kalmaktan ise korkar, endişe eder.
Kul, dünyanın, ahiretin ve Allah’tan başka bütün varlıkların sevgisini silip attığı ve kalbi, Allah’ın lütuf, minnet ve yakınlık evinde karar kıldığı zaman, Allah onu her çeşit rızık kazanç ve endişesinden muaf kılar.
Kalbini böyle şeylerle meşgul olmaktan kurtarır.
Allah onu kendisinden başka hiçbir kimseye muhtaç etmez.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

52

“..Ey cemaat! Size Halık'ı anlatıyorum.
O'nu iyi bilin. O'nun huzurunda
edepli olun.
Kalbiniz, O'ndan uzak kaldığı müddet
edepli ve terbiyeli olun..”
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

51

Kulların verdiği ile yetinmektesiniz. Hakk’ın vergisi sizi ilgilendirmiyor.
Bu durumda Hak katında sizin bir sözünüz bile işitilmez. İyiler de sizi dinlemez. Ta ki tevbe edesiniz
ve bu tevbenizde de ihlâs sahibi olasınız. Yapmamayı kararlaştırdığınız yanlış işi bir daha yapmadığınız takdirde sözünüz dinlenir, hatanız bağışlanır. Bundan sonra kadere uymalısınız. Allah’ın vermiş olduğu hükümlere boyun eğmelisiniz. Bu hükümler aleyhinize bile çıksa, yine hoş karşılamanız gerekir. Gerekirse, zillete atılırsınız, aziz de olabilirsiniz. Zengin olmanız da mukadder olabilir, fakir de olabilirsiniz. Afiyet de gelir, hastalık da… Hepsi O’nun emri ile olur. Allah, yaptığının hesabını vermek zorunda değildir.
Sana sevimsiz olan, O’nun için sevimli olabilir.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

50

Hak yakınlığı dehşet verir.
Şayet bir dehşet duymuyorsan,
sakın O’nun yakınlığından dem vurma,
sonra yalancı olduğunu yüzüne vururlar.
Kulların işiyle gönlünü eğlendirmektesin.
Onların sana gelip el öpmelerini bekliyorsun.
Onlar gelip bir şeyler versinler diye kapıda bekliyorsun.
İstediğini yerine getirmedikleri zaman üzüntü duymaktasın.
Övülünce yüzün gülüyor.
Kötülüğünü söyleyen olursa yüzün buruşuyor...
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

49

Ey oğul!
Îmânı sağlamlaştırırsan mârifet vâdisine,
sonra ilim vâdisine,
sonra nefisten ve halktan fânî olma vâdisine,
sonra ne nefis ne de halkın yer almadığı "vücut" vâdisine ulaşırsın.
O zaman hüznün gider. Hakk'ın muhâfazası sana hizmet eder;
himâyesi seni kuşatır; muvaffakiyeti her tarafını sarar.
Melekler etrâfında yürür. Ruhlar sana gelerek selam verir.
Cenâb-ı Hakk seninle halka övünür. O'nun nazarı seni gözetip kollar,
kurbiyetine, ünsiyetine ve münâcâtına çeker.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

48

Allah'ın sevgisine layık seviyeye gelmiş kişinin nazarında varlık yoktur .
Yalnız Allah vardır. O kader ve ilim vadisinde Rabbi ile beraberdir.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

47

Kalpleri ile hak yola girenler, Hakk’ın zâtından gayri her şeye karşı kör, sağır ve dilsiz olurlar. O kulların yanında yalnız “O” vardır. Allah yolcularının vereni, alanı, yardım edeni, etmeyeni, zarar vereni ve faydalı olanı hep “O” dur. Onların yanında kabuksuz iç vardır. Safa üstüne safa onlarda vardır. Güzellik üstüne güzellik onların elinde bulunur.
İşte bundandır ki, onların kalbinden, Allah’ın zâtından gayri her şey çıkar.
Bu çıkış, yalnız Hak için olur, başkası için değil..
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

46

"..Ona göre her şey Zattan ibarettir ve mahluk yoktur. Ve sanki Hak hiçbir şey halketmedi. Varlıkta Zatından başkası yok. Bu anlayışa sahip olan kalb vahid olan Hak için tektir.
Seven ve sevilen O'dur. Talib ve matlub odur. Zakir ve mezkur yine O...
O'ndan başkasını göremez..."
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

45

Halk, nefsini görmende, Nefsin de Rabbını görmende sana perdedir.
Halka bakarsan nefsini, nefsine bakarsan rabbini göremezsin
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

44

Cahil baş gözü ile bakar. Akıllı kişi akıl gözü ile görür. İrfan sahibi ise kalp gözü ile…
O, cevher ve âlimdir. Halkı tümü ile bir lokma gibi yutar. Halkın cümlesini iç âlemine gömer. O irfan sahibin katında Hak’tan gayri her şey yok olur. O anda o kul şöyle der:
“Evveli O, âhiri O, zahiri O, batını yine O ” ...
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

43

Halkı Allah’ın izni ile bırak, yine O’nun emri ile arzularından geç.
Bir ayet-i Kerimede şöyle buyrulur:
- “ Eğer inanıyorsanız, Allah’a güvenin....”
Kendini Allah’ın fiiline, iradesine terket. Saydıklarımızı yaparsan,
ilahi emirlere bir kab olursun.
Halkı bırakmak; onların elinde hiçbir iyilik veya kötülük olmadığına ve
olamayacağına inanmakla olur. Bütün kuvveti Allah’tan görüp,
halkın elinde mevcut olan bir şey görmeden Allah’ın kudretini tasdik etmekle mümkün olur.
Kendini bırakmana gelince:
Hakk'a teslim olman ve sebepleri bir yana atmanla olabilir.
Kendinden hiçbir hareket görme, gücüne kuvvetine mağrur olma.
Bu halinde kendini hor görüp, özünden nefret etme.
Hak’ka teslim ol;
O’nun emirlerine göre hareket et. Şunu iyi bil ki, her şeyi evvel ahir yapan Allah’tır...
Sen ana karnında bilinmez bir nesne iken, O besledi ve bu aleme getirdi.
Ve yine sen, beşikte her şeyden habersiz yatarken esirgeyen O oldu.
İşte o eski hallerini düşün ve Hak’ka güven.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

42

Rasûlullah
(s.a.v) Efendimiz şöyle buyurdu:
“Bir
kimse ki, kendi gibi yaratılmışa dayanır, o melundur.”
Melun:
Lanete uğramış, herkesin nefretini celbeden kimse,
demektir.
* *
*
Hayret. Çoğu kimseler, bu lanet halkasına takıldı, hayret. Halkın çoğu aynı yolda. Allah'a dayanan, bir tane denecek kadar az. Bir kimse, Allah'a dayanırsa kopmaz halkaya yapışmış olur. Her kim ki, kendi gibi bir yaratılmışa dayanır, o elini suya açık daldırıp kapalı çeken gibidir ki, eline bir şey girmez. Yazık sana, kullar sana ne kadar yardım edebilir? Onlar yardım edecek olsa, bir, iki, üç gün, bir ay, bir sene veya iki sene yardım eder. O da dünyada. Âhirete gidince hepsi senden yüz çevirir. Sana, Hak'la sohbet gerekir. Bütün işlerini O'na ısmarla. O, senden yüz çevirmez, dünya ve âhirete dair ihtiyacını vermekten imtina etmez. Allah'ı tevhid etmiş olan bir iman sahibi için ana, baba, ev halkı, dost, düşman, mal, şöhret ve herhangi bir şeye güvenmek yoktur; onun için cümle eşya yokluğa gömülüdür. Bu hâli benliğine sindiren zât, Hakk'a dayanır ve O'nun iyiliğine güvenir. Ey altınına ve gümüşüne güvenen, yakında onlar elinden çıkacak, sana cezası kalacak. Onları harcadığın yerler sorulacak. Onlar vaktiyle başkasının elindeydi, sonra sana geldi. Sebebi, onları Hak yola sarf edesin; Mevlâ'nın yolunda sana yardımcı olsunlar. Hâlbuki sen, onları özüne put kıldın.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

41

Her şeyine düşman olmadıkça, bütün aza ve cevarihlerine aykırı olmadıkça, varlığından, duruşundan, kalkışından, gözünden, kulağından, elinden, dilinden, işinden, gücünden, aklından, fikrinden ve sana ruh verilmeden önce sende olanlardan, ruh verildikten sonra sende meydana gelenlerden ayrılmadıkça ruhanilerin zümresine katılamazsın. Çünkü bunların hepsi Rabbinle senin aranda perdedir.
Sırf ruh, sırrın sırrı, gaybın gaybı olduğun;
sır âleminde her şeye farklı olduğun, hepsini düşman, perde ve karanlık gördüğün zaman
sırlara ve ledünni ilimlere mazhar olursun.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

40

Sûfiler âhirete nisbetle akıllı,
dünyâya nisbetle delidirler.
Kalp açısından akıllı,
nefis açısından delidirler.
Onları hakir görmeyin.
Onlara eziyet etmeyin.
Onlara zulmetmeyin.
Onlara yardım eden
onlardandır.
Mü'minin zaferi geç gelir.
Mü'min,
kendisine zulmedeni yere sermedikçe,
ona karşı zafer kazanmadıkça,
onun cenâzesini, malının talan edildiğini,
mevkîsinin düşmanlarının eline geçtigini,
yasaklarının câiz olduğunu görmedikçe
ölmez..
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

39

Bir şey yapılacaksa Hak Teâlâ en iyisini yapar...
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

38

O (CC) bütün emellerin nihayetidir. Bütün işler O’na (CC) döner.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

37

İrfan sahibi olmaya bak.
Marifet âlemine geçen insan, Hakk’ın yakınlık bayrağı altında bulunur; ilmi ve sırrı,
O’nun kaza ve kaderinde deveran eyler. Güçsüz durumda kendi hareketi olmadan
işleri çevrilir, hareketi olmadan hareket ettirilir. Kendi isteği olmadan sükûna erdirilir.
Hulâsa o kul, haklarında: “Biz onları sağa ve sola çeviririz.” (el-Kehf, 18/18)
Buyrulan zümreye dâhil olur. O kullarda bir acizlik olunca, hemen hareket kudreti verilir.
Hareket kudretle olur. Güçsüzlük anında teslim olmak ve sessiz durmak icap eder;
Hakk’ın kudreti o zaman yetişir. Varlığın varsa hareket edersin; yoksa sükûna gömülür beklersin. Beklemen de olmaz. Hükümde hareket vardır; bilgide ise sessizlik…
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

36

Bizleri geçmişteki iyilere kat. Onlara verdiğini bize de nasip et.
Onlara zatını vermiştin; bize de ver!
Âmin
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

35

Cemaat vardır, dünya ile âhiret arasında döner. Cemaat vardır,
cennetle cehennem arasında kalır. Cemaat vardır, yaratılanla Yaratıcı arasında kendisini kaybeder.
Zâhidlik hâlinde isen dünya ile âhiret, korku sahibi isen cennetle cehennem,
irfan sahibi isen yaratılanla Yaratıcı arasındasın.
Bir defa Hakk'a döner, sonra kullara bakarsın.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

34

Sizin aklınıza çok şeyler gelir. Aleyhimde her türlü sözü söylediniz. Sanki aramızda bir düşmanlık vardır. Beni hiç istemezsiniz. Her şeyimi dilinize dolar, sayar dökersiniz. Şerefim aranızda sanki pay edilmiştir. Her biriniz bir yerimi yırtar oldunuz. Ama unutmayın, o şeref benim değildir. Sahibi büyüktür. Zaten varlığımda hiç bir şeye sahip olmadım. Eğer varlığım olsaydı, hepsini size vermekten çekinmezdim. Elinize aldığınız şeyleri toplamak da benim için imkânsızdır. Siz de bunu biliyorsunuz. Her çeşit şeyleri söylemektesiniz; buna karşılık size bir iş etmek haddim değil. Niçin bu düşmanlığınız?
Size yalnız öğüt vermekteyim. Onu da Allah için yapmaktayım. Kuvvetim O'nundur.
Öğütlerimi dinlerseniz, sizin için iyi olur. Benim için olacak olmuş demektir.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

33

Asıl Sabır mecburiyetten değil, İzzet ve Celal sahibi Allah'ın
ezelde takdir etmiş bulunduğu
ve mahlukattan hiçbir kimsenin bozamayacağı kaza ve kadere,
kendi gönül rızasıyla uymaktır.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

32

"..Ey şurada duran, dinle:
Fena şey, yaratıkları Yaratana (CC) karşı görmektir. Tabiatın melek sıfatına bürünmesidir.."
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

31

"..Cehennemin ateşini söndüren nur, ancak dünyada kazandığın
ve beraber götürdüğün iman nurudur. O nur, hem isyan eden, hem de itaat edende vardır.
Ama isyan eden ondan faydalanamaz.."
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

30

Konuşmacılardan kimisi kalbiyle konuşur, kimisi sırrıyla konuşur ve kimisi de
nefsiyle, hevasıyla ve şeytanıyla konuşur. Mü’minin adeti önce tefekkür etmek,
sonra konuşmaktır. Münafık ise önce konuşur, sonra düşünür. Mü’minin lisanı aklının ve kalbinin ötesindedir. Münafığın lisanı ise aklından ve kalbinden öndedir.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

29

"Kalbin körelmesinin sebebi,
Rabbinden uzun süre uzak kalması nedeniyle,
unutma, gaflet ve perdelerin zulumâtıdır.
Gafletin sebebi, emr-i İlâhînin hakikatini
bilmemektir. Bu cehlin sebebi; kibir, kin, haset,
cimrilik, kendini beğenme, gıybet, iftira ve yalancılık
gibi kötülenen zulmânî sıfatların onu kaplamasıdır.
Aşağıların aşağısına (esfel-i sâfilîn) inmesinin
sebebi, işte bu sıfatlardır."
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

28

"..Avuç içi kadar dar yerde de kalsan, geniş sahalara da çıksan,
her ikisi de sana göre musavi olmalı.."
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

27

Kendine bir ağırlık veren kimsenin hiçbir ağırlığı yoktur.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

26

Seni; eksiğinle, kusurunla, günâhınla, sevâbınla, hakikaten sevenin;
hata işledin, yanlış yaptın diye seni terk etmeyenin sadece 'Allah' olduğunu bilseydin, başkalarına kulluk etmekten vazgeçerdin...
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

25

“… -“Kimi sevsem aramız açılıyor. Ya ölüyor, ya kayboluyor.
Yahut aramıza düşmanlık giriyor. Çoğu zaman malım kayboluyor,
Param elimden cıkıyor. Bu yüzden dostlarımla bozuşuyorum.”
Ey Allah'ın sevgili kulu, Allah Gayyur’dur.
Sevgisine kimsenin ortak olmasını istemez;
sevgilisine bakılmaya bile razı olmaz.
Allah, bulunan sevgisini ister.
Kendi sevdiği kulu başkasına vermez.
Hal boyle iken
sen başkasına bağlanıyorsun…”
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

24

"Bu kalp sevdiği şeylerin tamâmını terketmedikçe, her gittiği yerden kesilmedikçe, bütün mahluklara karşı zâhid olmadıkça sıhhat ve felah bulamaz, düzelemez.
Terket ki, terkettiğin şeyden daha hayırlısı sana verilsin. Hz. Peygamber'den (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle rivâyet olunmuştur:
"Allah rızâsı için her kim bir şeyi terkederse, Allah ona terkettiği şeyden daha hayırlısını verir."
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

23

"Ey kendini isteyeni reddeden gâfil !
Sen, yalnız seni talep edeni ara. O'na talip ol. Yalnız seni seveni sev.
Yalnız seni özleyenle meşgul ol. Aziz ve Celil olan Allah'ın şu kelamını hiç işitmedin mi ?"
'..Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler.' - Maide 54
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

22

"..Allahım Zâtında iyi edepli olmayı bize nasip eyle.
Hele seçme kullarına karşı edebimizi hiç bozma. Sebeplerle ilgilenmek ve onlara dayanmak hâlini bizden uzak kıl. Tevhid hâlimizi senin için sabit eyle. Sana tevekkülümüz tam olsun. Seninle zengin olalım. Her derdimizi sana açma duygusunu bize nasip eyle. Sözümüzle, işimizle bizi belaya atma onlar için bizi sorguya çekme. Bize kereminle muamele et. Hatalarımızdan geç ve müsamaha ile karşıla. Âmin!.."
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

21

Ey evlat!
Allah'a kul ol. Kader geldiği zaman susmayı âdet edin.
Bu hâlde, nice hikmetler sezeceksin.
Hekim Calinos'un bir çırağı vardı. Ona zahmeti hayli çok işler yaptırdı.
Çırak sesini çıkarmadı, alacağını aldı. Bunu duymadın mı, hekim oldu.
Bütün bilgileri ezber etti.
Yaptığın hezeyan karşısında ilâhî hikmetler sana varmaz.
Her şeye muteriz ol, Hak’la nizaya koyul, sonra da hikmet bekle! İşte bu olmaz.
Allah'ım! Bize uymayı nasip et. Münazaayı bıraktır. “Dünyada iyilik ver. Âhirette de iyilik ver. Bizi ateşten sakla.” (el-Bakara, 2/201)
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

20

Senin bu dünya hayatında denemeye tâbi tutulman
ve musibetlere maruz kalman kaçınılmazdır.
O halde Allah'tan, o musibetlerle birlikte sana sabır, tahammül
ve kadere rıza gösterme gücünü de vermesini iste.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

19

Yerini bilmeyene kader yerini öğretir.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

18

Allah’ın takdirini O’nun aleyhine delil yapmayın.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

17

"..Senin esas musibetin; nefsini dinlemen, onu bertaraf edememen,
dünya hayatına nefsinin gözüyle bakman ve kendine onu adeta bir vezir tayin etmiş olmandır.."
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

16

İnanmayan bir gönül, içinde kuş bulunmayan bir kafese benzer.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

15

Az ye , az konuş , az uyu.
Halkın içine fazla girme , hizmetini bitirince hemen kenara çekil.
Yalnızlığa alış, tek başına kalmayı sev. Kalp huzurunu her şeye tercih et.
Herkese şefkat gözüyle bak. Kimseyi küçük görme.
Halkla çekişme. Kimseden nefsin için bir şey isteme. Kimseyi kendine hizmet için çağırma.
Dünyaya ve dünya ehline gönül bağlama. Gönlün daima mahzun, gözün yaşlı olsun.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

14

Kainattaki tasarrufu hakkında Allah’ı ithama kalkışma.
O’nun tasarrufunda acele etmesini isteme.
O’na cimrilik isnadında bulunma.
O’nun katından gelen her şeyde hayır vardır.
O’nun tasarrufu ile bütün batıl yollar kapanır.
Ancak kendisine giden yol açık kalır.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

13

Bir kimseye manevî hâllerden biri geldiğinde, dinî emirleri yerine getirerek
o hâlin kalmasını, gitmesini, aşağısını veya üstünü istemezse,
ona rıza makamı verilmiş sayılır.
Muvafakat ona nasip olmuş olur ve kulluk, onun bulunduğu hâl demektir.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

12

İrfan sahipleri, hep Allah'ın Zat'ı ile olmaktadırlar;
sıfat ve isim tecellilerinin zuhuru olan geçici şeylere uymazlar.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

11

Salikin zeki, basiretli, işlerin sonunu görebilen ve onların geri gitmesi hakkında
tefekkür edebilen bir kişiliğe sahip olması gerekir.
O, zahiri hallere aldanmamalıdır.
Zira tasavvuf ehli hallere yönelen salikin kendisine o halleri veren zattan gafil olacağında
İttifak etmiştir.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

10

Kalp meleklerin geçit yeridir.
Sır ise daima Hakk'a nazırdır.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

9

Nefsini anlayan iman sahibinin hâli, irfan sahibine benzemez.
İman sahibi bir hâle sahiptir, o hâlle avunur.
Hâlbuki hâl daima değişir. O, bunu pek anlayamaz.
İrfan sahibi makam ehlidir; makam ise sabit olur.
İman sahibi, hâlinin değişmesinden korkar, imanı zevale erecek diye üzülür.
Bu sebeple kalbinin hüzne boğulduğu olur. Bu arada dıştan güler yüz gösterdiği de olur.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

8

Nefs, kul ile Rabbi arasında bir perdedir. Nefsini tanıyan, Allah’a da, yaratıklara da mütevazi davranır. Nefsini tanıyan, ondan sakınır. Onu tanıdığı için Allah’a şükreder. Bilir ki, Allah ona
nefsini, sırf kendisinin dünya ve ahiret iyiliğini istediği için tanıtmıştır. Arifin zahiri
Allah’a şükür ile, bâtını da O’na hamd ile meşguldür. Zahiri yükselmekte, bâtını toparlanmaktadır. Neşesi içindedir, kederi dışındadır. Bu, sırf halini gizlemek için böyledir. Arif, müminin aksine bir hal içindedir. Zira müminin kederi kalbinde, yani içindedir, sevinci ise yüzünde, yani dışındadır. Nefsini bilen, bütün hallerinde müminin aksi bir halde bulunur. Mümin, hal sahibidir. Hal, değişikliklere uğrar. Arif ise makam sahibidir.
Makam değişikliklere uğramaz, sabittir.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

7

Sana acırım; benim sert konuşmam seni üzüyor; biliyorum. Ama yanılıyorsun.
Aramızda düşmanlık yok. Yalnız şu var ki, ben gerçeği söylüyorum.
Seni emir dışında görmem beni böyle söyletiyor. Büyüklerin sözü seni sıkıyor.
Haklısın; gurbet ilinde gezen, hak söze az dayanır.
Fakirlerin pek azı engin gönüllü olur. En ufak öğüde gönül koyarlar.
Benden bir şey işitince kabul et. Allah'tan bil.
Ben de bir âletim. Söyleten O'dur. Beni aradan çıkar, O'nu gör.
Bir kuru taşı bile konuşturmak O'nun kudreti dâhilindedir.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

6

O'ndan, fiillerine rızâ göstermeni nasip etmesini iste.
Diğer hallerde de şükretmeni nasîp etmesini talep et.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

5

Yazık sana, ey câhil!
Nefsini kadere îtirâzla meşgul etmek yerine, Allah'a duâ ile meşgul et.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

4

Peygamberler avama ve havass'a, Şeyhler ise sadece Havass'a gönderilir.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

3

Bu kadar külfetler içerisinde, varlığını gösteren yalnız Allahü Teala’dır.
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

2

"..."Allah zatını sıfatlarla gizlemiştir. Sıfatlarını da işlerle örtmüştür.
İlim, irade ile olur.
İradeyse hareketlerle ortaya çıkar.
Sanat yapanı sakladı.
Sanat irade ile belirdi. O gizliliği içinde saklıdır.
Nimetleri yer yüzünde zahirdir. Kudreti açıktır.
Hiç bir şey ona benzemez. O görür ve işitir." İbn-i abbas hazretleri burada marifet sırlarını açıklıyor.
Bunları hiçbir yerde görmek mümkün değildir; bu gibi sözlere kolay rastlanılmaz.
Bu büyük insana peygamber S.A. şöyle dua etmiştir: -yarabbi sen onu dinde fakih yap, tevil yollarını ona öğret..
Allah bizi onların hayrına erdirsin; onlar arasında toplasın..."
{ Abdulkadir Geylani (ks) }

1

"..Halkın zahirdeki halini görüp üzüntü duyma.."
{ Abdulkadir Geylani (ks) }